27 Nisan 2010 Salı

Seçtim Ben “Acıtsın”…

Seviyorum meyve ve sebzelere dokunarak almayı. Bu yüzdendir büyük marketlere inatla, bas bas bağırıp en iyi ürünü kendisinin sattığını iddia eden pazarcı, esnaf kişisinden alışveriş yapma nedenim. Çilek seçiyordum tam da. Üzerine rastgele saçılmış, ortasındaki kartona üstün körü “Tarla çileği bunlar” yazılı bir tezgâhtan…

Ben çileklere dokunurken “O” da bana dokundu aynı anda sağ tarafımdan. “O”... Birisi “O”… Tanımıyorum… Koluma dokundu sertçe. Hayır, hayır tuttu kolumu sıkıca. Sıkıca kavradı hatta. Tanıdık birisidir düşüncesi ile çevirdiğimde kafamı “O”na doğru, fark ettim tanımadığımı. Gülümsedi gözlerime. Sonra bir şeyler söylemeye çalıştı. Konuşamıyordu… Yanında duran, koluna girmiş olduğu yaşlıca adamı işaret ediyordu. Adam da sıkı sıkı tutmuştu kolundaki kişiyi. Sıkı sıkıya tutunmuşlardı birbirlerine. Rengi bozarmış, alelade bir şekilde kesilmiş kısacık saçları vardı kızın. Benim yaşlarımdaydı sanırım. Belki de benden büyüktü. Küçüktü ya da ne bileyim. Hem ne önemi var ki yaşının ne olduğunun. Konuşamıyordu işte. Sadece işaret edebiliyordu. O da anlayamayacağım bir dilde… Anlayamayadığım bir dilde,,,, yanındaki kişiyi… Yaşlıca adam (sonrasında amca diye hitap ettiğim kişi) girdi hemen devreye. “Özürlü “O” özürlü. Kusura bakma. Babam diye beni gösteriyor sana?” dedi… Babasıymış... Girmiş koluna kızının sıkıca. Öyle ya, kalabalıktı Pazar. Kopmamalıydılar o kalabalıkta birbirlerinden… “Özürlü de nasıl laf be amca? Hem ne kusuru aynı zamanda?” dedim babaya ve kızına döndüm derhal. Gülümsedim yüzüne ne diyeceğimi bilemeyerek “Ah be güzelim. Keşke anlayabilsem seni” diyebildim sadece… Devam etti anlatmaya bir şeyleri. Kolum elindeydi hala. Sıkı sıkı tutmuş sarsıyordu kolumdan. Bende onun kolunu kavradım ve sıktım hafifçe. Kendisini önemsediğimi anlamasını istedim. Önemsemiştim. Önemsemeden edemezdim.

Kızım için aldığım şeylerin torbasını öylesine sıkıştırdığım kol çantamın fermuarı yarıya kadar açık kalmış. Fark etmemiştim. Tuttu torbanın dışarıda kalan kısmından ve bir şeyler söylemeye çalıştı yine… Yine ve yine… “Anlamıyorum seni… Anlayamıyorum. Keşke anlayabilsem” dedim gözlerinin ta içine bakıp, diğer yandan umutsuzca sallayarak başımı sağa sola. “Ne var bunda diye soruyor” dedi yaşlıca amca. Belirtmeyi de ihmal etmedi bu sefer “Sen konuş. “O” seni anlar” şeklinde. Sevinmiştim aslında anlıyor olmasına söylediklerimi. “Kızım var benim de. Onun için aldığım ufak tefek birkaç şey var içinde” diye cevap verdim babasının bana “Özürlü O” diye takdim ettiği kızcağıza… Aklımdan da “Çantamda “O”na, o anda hediye edebileceğim bir şey var mı ki?” diye geçiriyordum bir yandan. Yaklaşık yarım saat önce aldığım sarkaçlı küpelerimi anımsadım ve gözlerinden kulaklarına kaydırdım gözlerimi. Baktım... Delikti kulakları. “Sevinir mi ki?” diye düşündüm yine aklımca. Sevinmesini istiyordum çünkü. Mutlu olmasını. Belki geçici mutluluk olacaktı bu “O”nun için ama olsun. Mutlu olsundu. Hafızasında kalmak istiyordum. Neden? “O” benim hafızamda yer edecekti çünkü. Karışık, içinde sanırım bir tek benim olmadığım çantamdan buldum sevimli küpeleri. Uzattım ona doğru… Sevindi gördüğüne. Çok sevindi… O kadar ki, tuhaf sesler çıkararak gülümsedi gürültüyle. Gülümsemeye çalıştıkça tükürükler çıkıyordu dudak kenarlarından. Tiksinmedim… Belki de ilk kez bir insan tükürüğünden. Kolumu bıraktı “O”na sunmuş olduğum süslü püslü küpeyi almak için. Babası da mutluydu şimdi. Gülümsedim son kez, omzuna dokundum dost sıcaklığıyla ve tekrar döndüm seçmek için çileklerimi. Sırtıma dokundu bu sefer. Hayır, hayır. Sarıldı sıkı sıkıya. Nasıl da sıcaktı. “Sevdi seni” dedi yaşlıca amca. “Ah be amca ne diyeyim. Bunun da adı hayat işte. Sakın ha bırakma kızını” dedim aptalca. Yaşlı adam da “Ne yapacaksın be kızım? Biz de bu hayatı yaşıyoruz işte. O benim hayattaki tek dalım. Bırakır mıyım hiç” dedi oldukça umutla… Dedi ve uzaklaştı yanımdan kolunda sıkı sıkıya tuttuğu kızını çekeleyerek… Çekeleyerek götürdü yaşlı amca bana “Özürlü “O” diye takdim ettiği kızını. Çekeleyerek götürmeye de devam edecekti…

Derin not;

Gözlem acıtır!

Görmeden geçmek koyar!

Seç birini…

********

Seçtim.

Görmemekten iyidir.

Acıtsın…


Gülcan Ç.


Digg Google Bookmarks reddit Mixx StumbleUpon Technorati Yahoo! Buzz DesignFloat Delicious BlinkList Furl