19 Haziran 2010 Cumartesi

Ayna Ayna Söyle Bana…

Aylardır aynı noktada “bizim için” bir uygulama yapılıyor.
Ne sandınız? Tabii ki kimlik kontrolü…
Bir alt geçitte birkaç resmi polis alt geçitten geçen insanları, sadece erkekleri durdurarak kontrolden geçiriyorlar. Hafta sonu olması dolayısiyle suç da sokağa çıkıyor tabii. Havalar da güzel. Fakat, ne tuhaftır ki suç, sadece erkeklerin üzerinde sokağa çıkıyor ve sadece onların üzeri aranıyor, kimlikleri kontrol ediliyor. Suç oranlarına bakılırsa erkeklerin ağırlıkta olduğunu görmek kaçınılmaz ama, bu kadınların suç işlemediği, işlemeyeceği anlamına da gelmiyor. Ayrımcılıktan söz eden kadınların seslerini burada da duymak istiyorum. Zira nar tanemiz, nur tanemiz, bir tanemiz kadınlarımız vatandaş olarak görülmemekte ve yok sayılmaktadır. Kötü niyetli erkek kişiler tarafından bir kadın kullanılarak suçun yürüyebileceği ihtimalini elbette bir tek ben düşünmüyorum. Arama noktalarının hep aynı yerler olması da kendimi güvende hissetmeme engel oluyor. Çünkü bunu bilen kötü niyetli erkek kişiler o noktayı kullanmak yerine, 250 metre ilerdeki köprüyü ya da, 100 metre gerideki alt geçidi kullanabilir. Suç bağıra bağıra, elini kolunu sallaya sallaya gelebilir.
Şort, tişörtten oluşan yazlık kıyafetlerimle geçtim aralarından. Göz göze geldik, sanki aynalı bir yerden geçmişim gibi, podyumda yürür gibi geçtim. Bu kez neden durdurulmadım, neden kimlik sorulmadı bana. Beni beğendiler mi bu defa?
İntiharım, istifa mektubu gibi duruyor cebimde hala…
read more...

17 Haziran 2010 Perşembe

BU BİR ŞİKÂYET, UYARI VE TEŞEKKÜR YAZISIDIR!

05.06.2010 Tarihinde sevgili eniştem O. U. gecenin bir vakti göğsünde ciddi bir ağrı ile uyanıyor ve derhal eşi ile beraber bir taksiye atlayarak evine en yakın olan Başakşehir Hastanesi gidiyorlar. Enişteme yapılan ilk muayenede kalp spazmı geçirdiği tespit ediliyor. İlk müdahale orada oluyor ve sonrasında Başakşehir Hastanesi hastayı anjiyo için Taksim İlk Yardım Hastanesi’ne sevk ediyor. Ve orası da hemen sonrasında Şişli Hospitalium’a…

Hasta yakını tarafından “Neden Şişli Hospitalium?” diye sorulduğunda ise verilen cevap “Hasta için gereken anjiyo’nun kendi hastanelerinde yapılmadığı bunun için Şişli Hospitalium’a gönderileceği söyleniyor. Hasta yakınları haklı olarak gergin ve endişeli oldukları için o anda “Hemen yakınında Şişli Etfal Hastanesi varken, neden Şişli Hospitalium” diye sorgulayamıyorlar. Ya da neden bir devlet hastanesi değil de, özel hastane diye. Bunlar daha sonra bir takım saçmalıkları yaşadıkça ortaya çıkacak olan sorular çünkü. Ve hastayı ambulansla Şişli Hospitalium’a götürüyorlar. Şişli Hospitalium çalışanları hastayı derhal yoğun bakıma alıyor ve ondan sonra gelişmeye başlıyor olaylar. Türkiye’de insan değerinin nasıl da beş para etmediği seriliyor gözler önüne…

Yer; ŞİŞLİ HOSPİTALİUM

Hasta; O.U

Şikâyeti; Kalp krizi

Derhal yoğun bakıma alınıyor hasta… Anjiyo yapılıyor. Yapılan anjiyo sonucunda hastanın kalbine giden birisi ana damar olmak üzere 3 damarının tıkalı olduğu söyleniyor. Pıhtılaşan kanın incelmesi için 24 saat sürece kullanması gereken bir ilaç olduğu, bu ilacında 450 TL olduğunu ve dışarıdan alınması gerektiği de belirtiliyor…

İlaç alınıyor. Teslim ediliyor yoğun bakım çalışanlarına. 24 Saat geçiyor ve 36 saate çıkıyor süre. Neden? Çünkü ilacı kestikleri anda hastanın derhal nabız ve tansiyonunun düştüğü söyleniyor. Hasta ailesi hala tedirgin ve korku dolu dakikalar devam ediyor. Adam gibi bir doktor çıkmıyor karşılarına. Durumun gidişatından bihaberler ve ne olacağı ya da ne gerektiği konusunda net bir bilgiye sahip değiller. Acemi hemşireler tarafından yalan yanlış yapılan açıklamalar yeterli olmuyor elbette. Kuzenim acilen bir doktor ile görüşmek istediğini belirtiyor. “6 Katta” diyorlar. Çıkıyor ve endişe ile doktora “İlaç 36 saatten fazla verilmemesi gerekiyormuş. İlacı kestikleri anda da nabız ve tansiyonu düşüyormuş. Ne olacak şimdi dr bey?” diye soruyor. Dr. ciddiyetten gayet uzak ve alaycı tavırlarla “Tansiyon ve nabız ne alaka? Öyle bir şey yok. Kim uydurdu bunu?” gibi benzer bir şey söylüyor. Kuzenimde bunun üzerine “Bunu bana değil, bunu bana söyleyen o geri zekâlıya soracaksın” diyor hışımla ve haklı olarak… Ve Doktor “Hem ben o hastaya cumartesi günü takardım ki stenti, kendisi istemedi” diyor. Ve dönüyor kuzenimin yanındaki adama (amcasına)… Soruyor;

“Sen nerelisin?”

Amca; Karslıyım

Doktor; Neresinden?

Amca; Susuz

Doktor; Ben de oralıyım

Kuzenim daha da çok sinirlenmeye başlıyor. Doktora, olayın ciddiyetinin hala farkında olmadığını, memleket muhabbetinin çok yersiz olduğunu ve Hristiyan dahi olsa hiç bir şeyin değişmeyeceğini belirtiyor.

Kısa bir süre sonra…

Stent takılması gerektiği söyleniyor. Ve stent’in bir ilaçlı bir de ilaçsız olarak satıldığını ilaçlıda krizin tekrar etme riskinin % 3, diğerinde ise % 40 olduğu belirtiliyor… Aynı zamanda da yoğun bakımda olan hasta ile anlaşma sağlanmaya çalışılıyor.

“Fiyatı 5000 TL, takılmasını istiyor musun?”

Hasta istemediğini belirtiyor. Çünkü hastaneye olan güvensizliği başlamış durumda. Kendisinin ve orada bulunan diğer hastaların sağlığı üzerinden para kazanıldığı apaçık ortada. Kısaca “RANT” apaçık ortada…

Hasta ile sıkı bir pazarlık başlıyor. 4500 TL… 4000 TL… En son 3800 TL şeklinde. Ve dışarıda bekleyen hasta yakınlarına gidiliyor “3800 TL stent fiyatı”.

Eniştem o hastanede kesinlikle bir işlem yaptırtmayacağını belirtiyor yakınlarına. “Çıkarın beni buradan” diyor. “Çıkarın. Yoksa söküp üzerimdeki kabloları yürüyerek çıkıp gideceğim” diyor. Aile bu sefer evlerine de yakın olan İstanbul Mehmet Akif Ersoy Eğitim Araştırma Hastanesi’ne götürmek istiyorlar O. U’yu… Şişli Hospitalium’un doktor bozuntuları “Tamam götürün ama hasta şu kapıdan çıktığı anda kalp krizi geçirebilir” diyerek aileyi korkutuyor. “Atın imza götürün”. Ne yapacaklarını şaşırıyorlar. İçerde yoğun bakımda bulunan ve “10 dk. daha burada durmak istemiyorum. Bunlar beni öldürecek” diyen bir hasta, karşılarında ise “Çıktığı anda hastanız kalp krizi geçirir” diyen bir hastane görevlisi. İki ucu boklu değnek terimi burada kullanılıyor işte.

Kuzenim bu sefer başhekimle görüşmek istediğini belirtiyor. Başhekimle görüşme sonucunda da hastayı ambulansla başka bir hastaneye götürebileceklerini öğreniyor.

Bu sefer iş ambulans konusuna geliyor. Hastane çalışanı 112’nin onlara ambulans hizmeti vermeyeceğini söylüyor. Ne yapmak gerektiği sorusu karşısında da anlaşmalı oldukları bir ambulans şirketi olduğunu 250 TL karşılığında kullanabilecekleri belirtiliyor. “Tamam” diyor kuzenim ve parayı yatırıyor. 20 dk. içerisinde ambulansın geleceği söyleniyor. Kuzenim bir an önce yatış işlemleri için İstanbul Mehmet Akif Ersoy Eğitim Araştırma Hastanesi’ne gitmeyi düşünüyor. Orada olan diğer aile bireylerine de “20 Dk. içinde ambulansın geleceğini söylüyor. Gidiyor ve hastanede işlemleri hallediyor. Dakikalar geçiyor ve saatlere yüz tutuyor, gelen giden yok. Arayıp hastaneyi soruyor “Nerede kaldınız?” telefonun diğer ucundaki ses ambulansın gelmediğini söylüyor. Hastane çalışanı ambulansın meşgul olduğunu bu durumda da anlaşmada oldukları başka bir şirket olduğunu oradan temin edebileceklerini söylüyor. “Ama fiyatı farklı”…

Buna da “Kabul” diyorlar. Amaç bir an evvel o hastaneden kurtulmak. Çünkü stent takılması gereken hastayı bir takım sebeplerle oyalayarak olayı bypass’a kadar götürmek istiyorlar… 2 Saatlik bir beklemeden sonra nihayet ambulans geliyor ve hasta İstanbul Mehmet Akif Ersoy Eğitim Araştırma Hastanesine naklediliyor.

Yaklaşık 1 saat içinde tekrar yapılan anjiyo sonrasında da stent takılıyor. Her şey kontrol altında!

Eniştem yine yoğun bakımda fakat 24 saat boyunca yanından hemşiresi ve de doktoru eksik olmuyor. Sağlığının, sağlık elemanları tarafından da önemli olduğunu anlıyor O.U. Kısa süre sonra toparlanıyor ve evine taburcu oluyor.

Dün akşam evine yaptığım ziyarette Şişli Hospitalium’da yaşadıklarının bilmediğim kısımlarını da anlattı eniştem O.

Duvarlara vurarak görevlileri çağırmaya çalıştığını, kimsenin gelmediğini. Neredeyse gece sabaha kadar yoğun bakım ünitesine kimsenin uğramadığını. Ve yine ünitenin hemen yakınında fosur fosur sigara içildiğini ve dumanın hastalara geldiğini ve de daha bunlara benzer birçok çirkin gerçeği…

Şimdi bu durumda benim ve diğer kişilerin aklına takılan sorulardan bir kaçı;

Neden Taksim İlk Yardım Hastanesi sevk için özel bir hastane olan Şişli Hospitalium’u seçti?

Bu durumdan olan çıkarı nedir?

Şişli Hospitalium Hastanesinde insana verilen değer bu yaşanılanlardan mı ibaret?

Hatta Türkiye genelinde insana verilen değer bunlardan mı ibaret.

Bunun sonucunu gereken yerlere yapılan başvurularımız neticesinde alacağımızı umuyorum.

Yazının sonunu güzel bir konuya ayırmış bulunmaktayım.

Çok değerli İstanbul Mehmet Akif Ersoy Eğitim Araştırma Hastanesi’nin tüm doktorları ve çalışanlarına insani tavırlarından dolayı sonsuz saygı ve teşekkürlerimizi borç biliriz… İyi varsınız…

Not; Bu yazının paylaşılması ve ulaşabildiğimiz kadar kişiye ulaştırılması rica olunur… Sağlık için. İnsan için…

Saygılarımla…
read more...

1 Haziran 2010 Salı

ADSIZ YERLERDEN GELDİM. SINIRSIZ YERLERDE YAŞAMAK İSTİYORUM.


adsız yerlerden geldim
toprağım yok
anavatanım belirsiz
ateşler yakıyorum parmaklarımla
ve sana şarkılar söylüyorum kalbimle
yürek telim gönül yakıyor
Filistin'de doğdum
yerim yok, toprağım yok, yurdum yok
böyledir, bizim kadınlarımız
acınla şarkını söylediğinde
seni darmadağın eder

read more...